23 Nisan 2010 Cuma

venedik'te turist tuzaklarından uzakta


Turist tuzaklarına düşmeden Venedik’in tadını çıkarmaya gelince; işte o kısmı ayaklarınızın ve bacaklarınızın takatine kalmış. Benimkiler yerindeydi, kendilerine minnetim sonsuz, çok eğlendim.


Turist tuzakları arasında sekerken tuzak dışı noktalara gelişigüzel atışlar yaparak hem turistliğimin hakkını verdim hem de “Ay hayatım, siz onların peşinden koşarken çok şeyler kaçırmışsınız,” diye hava atabilecek kadar rutinden kaçmayı başardım.






Turist tuzaklarından uzakta kendi deneyimini yaratmak için şehrin öte ucunda bir hedef belirleyip ona ulaşmak için harita elinde maceraya atılacaksın. Seçeceğin rota ne olursa olsun kendini daha az turistin istilasına uğramış ve günlük yaşamın hâlâ devam ettiği ara sokaklarda bulup sonsuz bir keyif alabiliyorsun. Hatta benim kadar şuursuzca dolaşırsan, başka bir yola değil de birkaç evin kapısına bağlanan köprülere bile dalar sonra da yakalanmadan kaçmanın yollarını ararsın!









Bu macerada iki bina arasındaki boşluk gibi görünen, aynı anda iki kişinin samimi olmadan geçemeyeceği kadar dar geçitlerden korkmamak birinci şart çünkü sıklıkla durum bu oluyor. Öte yandan böyle bir ara sokakta odun fırınında pizza yapan sürpriz bir restoran veya kafe keşfedebiliyorsun.

İkinci şart sağlam bacaklar ama hepsinden önemlisi dizler. Sokaklar birbirine sadece köprülerle değil merdivenli köprülerle bağlı. Köprülerin hemen hepsine merdivenlerle inip çıkıyorsun. Kimi uzun kimi kısa, kimi dar kimi geniş merdiven köprüler kanalları çevreleyen sayısız sokağı birbirine bağlıyor. O kadar çoklar ki günün sonuna geldiğinde tabanlarından çok dizlerin ağrıyabiliyor.







Haritalardaki anlatımı net olmamakla beraber ne yapıp edip su üzerinden yapılan toplu ulaşımı kullanın. Hem keyifli hem de zaman kazandırıyor. Ancak aynı zamanda da başlı başına bir bulmaca olabiliyor. Hatları keşfetmek yetmiyor; aynı hatta giderken bindiğiniz duraktan dönerken binemeyebiliyorsunuz. Gel de çık işin içinden! Ne yazık ki bunun hangi kurala tabi olduğunu anlamaya orada geçirdiğim süre yetmedi. Dolayısıyla bu çok değerli bilgiyi vererek sizleri aydınlatabilecek durumda değilim.



Her neyse bizim sokak maceramızın hedefi Murano vaporettosu'nun geçtiği son durak olan Giardini’ydi. Oraya giderken Campo di Santa Maria Formosa’yı, kendisi San Marco’ya göre mütevazı bir meydan olur, keşfettik ve etmişken hemen bir kapuçino içip keyfini sürdük.


Kapuçinonun ya öncesinde ya da sonrasında, pek emin değilim, Venedik'e gelmeden önce de merak ettiğimiz ama o karınca yuvasında bulamamaktan korktuğumuz (eh zaten bulduk denmez) Calle Tetta’ya "rastlama" şansına eriştik. Merak ettik derken öyle aman aman bir şey olduğundan değil, sokağın adı ve hatırası “güzel ve özel”.




Uzun lafın kısası bu sokağın adının Türkçe tercümesi “Memeler Sokağı”. Adını hak etme vesilesiyse geçmişte bu kanalı çevreleyen “özel” evler ve bu evlerde çalışan “özel” kadınların kanal üzerindeki köprüden gondolla geçen beyefendilere memelerini gösterip "yoldan çıkarıyor" olmasıymış.

Tabi biz de bu köprüden temsili meme gösterme halinde bir fotoğraf çektirelim dedik. Maalesef bu faaliyetin sona erdiğini hem bütün Venedik hem de bütün turistler biliyor olsa gerek hiç gondol geçmedi. Hani gerçekten gösterecek olsak biraz daha bekleyecektik ama temsili bir erotizm için bu kadar beklemek yeter deyip vazgeçtik ve yola devam ettik.




Ara sokaklardan birinde kısacık tatilimizde gördüğümüz en güzel pencereli sokağı gördük, avlulu binaları kapı demirlerinin arasından gözetledik, bir kişinin zor sığdığı aralıklardan geçtik, yön duygumuzu kaybettik, aynı köprü"ler"i birden çok kez aştık... Daha fazla ayrıntısına girip zekamızı zan altında bırakmak istemediğim için burada kesiyorum ama daha neleeer neler yaptık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder