Vaporetto’dan Rialto’da indik. Söz konusu mekân önce bankacılığın sonra da ticaretin merkezi olmuş tarihte, bugün de cıvıl cıvıl kalabalık mı kalabalık bir yer. Eh böylece Venedik’e gitmişten üzerinden geçmeden dönmeyin dedikleri köprünün de dibine inmiş bulunduk.
Aman o da ne, bu bizim bildiğimiz anam babam usulü köprülerden değil merdivenmiş meğer!
Aman o da ne, bu bizim bildiğimiz anam babam usulü köprülerden değil merdivenmiş meğer!
İki upuzun merdiven ortada ufak bir düzlükte birleşiyor. Hadi şimdi biz gezmek için geldik de eskinin hamallarında ne bacak varmış diye düşünmediysem yalan. Ben omzumdaki çantadan ve hatta içi boş olmasına rağmen fotoğraf makinesi çantamdan yılmışken onlar sırtında onca yükle nasıl çıkarlarmış düşünsenize!
İnsan kalabalığının içinden yolumuzu bularak ama şaşırtıcı şekilde kalabalığı yarmak zorunda kalmayarak ilerledik. Kalacağımız yer Rialto’yla San Marco Meydanı’nın ortasında, Rialto’ya daha yakın bir noktadaydı. Allahtan Cenker ve Aylin'in, ne Venedik’e ne de kalacağımız yere ilk gelişiydi, çevreme alık alık bakaraktan yol yön nasıl bulacağım diye paniklemeden öndeki sarı saçı veya koyu renk montu kendime bayrak seçerekten “eve” ulaştım.
Doğru duydunuz, aynen öyle, Venedik’te Hotel Da Bruno tarafından işletilen bir binadaki “evde” kaldık. Kesinlikle otel odasında kalmaktan çok daha Venedikli bir deneyim. Akşam gezintiden sonra ara sokaklardan yolunu bularak geliyor, önce avluna sonra binana sonra da anahtarını kullanarak evine giriyorsun. Seni karşılayan bir lobi veya bir otel görevlisi olmaması bile nefis bir duygu. Uzun lafın kısası biz evimize ulaştık, bavullarımızı bıraktık ve kendimizi Venedik’e saldık.
Venedik elinde bir harita (artık orada ne işe yararsa!) sokaklarını dolaşmak ve kendini hem fiziksel hem de ruhsal anlamda kaybetmek için müthiş bir şehir. Bambaşka bir dünyadasın ama bir yandan da çok tanıdık. Çevrendeki binalar, yerleşim şekli, renkler, desenler ve her nasılsa atmosfer sayesinde başka bir takım yüzyıllarda dolaşıyorsun. Ama milyonlarca ara sokağında bugünün insanlarından izler saklı.
Hele de bir ara sokakta anneannende, babaannende gördüğün gecelik elbiseleri pencere pervazlarına çakılı çamaşır demirlerinde asılı gördüğün anda sadece bugüne değil bir anda evine bile gidiyorsun.
Bir servet bayılmadıysanız muhtemelen oteliniz ya küçük bir meydana ya da bir sokağa bakıyordur. Her halükârda yola çıktığınız yeri haritadan bulmadan hareket etmeyin yoksa işiniz sarpa sarar (sarıyor, tecrübeyle sabittir). Nerede olursanız olun, tatil felsefeniz ne olursa olsun bir gidip göreyim diyeceğiniz ilk iki yer San Marco Meydanı ve Rialto.
Fotoğraftakinin aksine biz kalabalık bir anında çıktık San Marco’ya ve ben bir anda denize düştüm boğuluyorum sandım. Hani Beyoğlu’nda yürürken hangi yöne ve ne taraftan yürürseniz yürüyün bütün kalabalık karşıdan üzerinize geliyor gibi hissedersiniz ya, bu meydanda dört bir yandan üstünüze geliyor sanki. Kendini alelacele meydanın kenarında bir noktaya atıyorsun. Hoş o zaman da karınca yuvası misali sayısız noktadan meydana açılan yan yollardan üzerine akan insan kalabalığıyla karşılaşıyorsun. Anlayacağın içine hava yerine insan dolarak boğuluyorsun.
Neyse insan boğulduğu yerde çok kalmaz, biz de hemen ikileyip bir ara sokağa daldık ve kaldık. Ara sokaklar sevimli, insana sıcak ve tanıdık duygular yaşatıyor ama uzun süre oralarda gezinmek de bir parça klostrofobik olabiliyor. O labirentte dolaşırken sadece yön duygunu değil gökyüzüyle olan bağlantını da kaybediyorsun.
Buna rağmen Venedik öyle bir yer ki her sokağında başka bir ayrıntı var, insanı ya gözünden ya da ruhundan cezp ediveriyor. Ama bunu keşfedebilmek için mağazaların ve o büyüleyici vitrinlerin olduğu sokakları yerden iki metre yukarı odaklanarak geçmek ve heyecanlı turistlere özel hazırlanmış tuzakları atlatarak daha dışlara doğru açılmak şart.
ebrucum ellerine sağlık ya, sayende yeniden gittim venediğe
YanıtlaSilne demek efendim, lafı bile olmaz. keşfedilmemiş bir sürü köşe bıraktık, yine gideriz.
YanıtlaSilgitmiş gibi oldum :)
YanıtlaSilfotolar cok basarili, bravo!
maksat gitmenizi sağlamak, gitmiş kadar olmayın, vakit ayırın, gezin, eğlenin!
YanıtlaSilfotolara gelince malzeme güzel, makine güzel, geriye pek bir iş kalmıyor valla.
ama yine de teşekkürler :)
gerçekten çok güzel olmuş, sanki tekrar gitmişim de ordaymışım gibi hissettim. ellerine sağlık ablacım :)
YanıtlaSilayrıca belirtmeliyim ki fotoğraflar hakikaten çok güzel çok beğendim, mütevazı davranmayalım lütfen ;)
YanıtlaSilMerhaba yazınız çok hoşuma gitti çok bilgilendirici ve imrendirici bir yazı öncelikle teşekkür etmek isterim.. Evi nasıl ve kaç Euro'ya ayarladığınızı merak ediyorum bilgilendirirseniz sevinirim.. ;))
YanıtlaSilYazık ki bloguma uzun süredir bakmıyordum. Mesajınızı ancak gördüm. Umarım Venedik seyahatiniz güzel geçmiştir. :)
Sil